ZEKİ MÜREN ANISINA… Hasan Uğur Epirden

“SANAT GÜNEŞİ”mizi aramızdan ayrılışının 20. yılında özlem ve rahmetle anıyorum…

“6 Aralık 1931 doğmuşum, iyi mi etmişim ?..” diye başladığı hayat hikayesini televizyondan anlattığı zaman gözlerim dolmuştu…
“Evet !… ne iyi etmişsiniz Paşam !…”
diye içimden haykırmak gelmişti… “Ne iyi etmişsiniz doğmakla… çünkü sizinle birlikte sanatımızda, musikimizde bir eşsiz güneş de birlikte doğmuş oldu !… Bu Türk Sanat Müziği’mizde bir tür “Hicret” demekti !…

https://www.youtube.com/watch?v=oCXfMJnGWaA

https://www.youtube.com/watch?v=d3WZnAU_2Nshttps://www.youtube.com/watch?v=d3WZnAU_2Ns

……
Şimdi uzaklardasın…
Gönül hicranla doldu…
Hiç ayrılamam derken…
Kavuşmak hayal oldu…

https://www.youtube.com/watch?v=v8tzVI-2wlw
………

“VEFA ARIYORUM, DOST ARIYORUM,  ŞEFKAT ARIYORUM, AŞK ARIYORUM…”

https://www.youtube.com/watch?v=M4jTi9axGfM&feature=share
Evet içli sesi, duygu yüklü yorumu, tertemiz Türkçe’siyle böyle diyordu şarkılarından birinde… Bana, o kuşağı yaşamış birçoğumuz gibi Türk Sanat Müziği’ni sevdiren O’ydu…
………
https://www.youtube.com/watch?v=UvqKZvfPmzo
……..
Menajerlik hayatımda gerçekleştiremediğim tek hayalim O’nunla çalışmak, en azından bir konserini organize etmekti…
Maalesef nasip olamadı…

……..
“Gıdam” dediği musikiye, “Velinimetlerim” diye nitelendirdiği seyircisine ve hayranlarına hiç bir zaman en küçük bir hata yapmadı… Çünkü içindeki ulvi kişilik ve saygı inanılmaz büyüklükteydi…
Gazino programları sırasında kulise erken saatlerde gelir, sahne giysilerini özenle seçer, repertuarını titizlikle yapardı…
Sahnede, hatta günlük yaşantısında, evi dahil, hiç kimse onun sırtını göremezdi… İnce nezaketi O’na insanlara, kim olursa olsun, arkasını dönmesine asla izin vermedi… Sahne programları sonrası, sahneden geri geri, ufak adımlarla kulise dönerdi…

4. Levent’teki evini ziyaret ettiğim bir gün, hiç unutamam, beni bir saate yakın bekletmiş, bu süre zarfında hizmetkarına beni ikrama boğdurmuştu… Bana lütfedip, bağışladığı bu minik görüşme süresinde O’na bir konser teklifinde bulunacaktım… Ama olmadı !… Olamadı !…

Hastayım !… Dermanım yok !… Çıkaramam böylesine bir konseri !… Seyircime yanlış yapmış, onları üzmüş olurum !…” derken beni kırmamaya gösterdiği ihtimamı dün gibi hatırlıyorum !…

Dubleks evinin üst katından aşağı inerken çok şaşırmıştım… Sanki sahneye çıkacakmış gibi özenle hazırlanmıştı… Sonrası tekrar dinlenmeye çekileceğini öğrenince çok şaşırmış, ama bana verdiği bu değer karşısında çok duygulanmış, hayranlığım bir kat daha artmıştı !…

Evden bir sonuç alamadan ayrılırken, beni üzmemek, hayal kırıklığı yaşatmamak için sarf ettiği o kibar çabayı, ölçülü ve içten kelimeleri şimdilerde bile daha dünmüş gibi iyi hatırlıyorum… O haliyle beni bahçe kapısına kadar geçirmiş, sokağındaki virajdan kaybolana kadar da kapısını kapatmamıştı !…

Hastaydı… Moralsizdi… ve… yalnızdı !… Benim bir şiirimdeki mısralar onu besteleyecek kadar etkilemişti… “Siz kalabalıklarda yalnızlığın ne olduğunu bilir misiniz ?…”

Hasan’cığım tıpkı beni anlatmışsın…” sözleri hala kulaklarımda çınlar, durur…
……….
Yalnız Allah’tan korkarım, Allah’ın dediği olur… Bu büyük alemi yaratan ve de yöneten yüce kudret, alnımıza bir yazı yazıyor diyorum ben doğarken… Doğuyor, yaşıyoruz… Ama pembe… Ama gri… Ama siyah olaylarla geçiyor bir ömür ve sonra da çaresi yok, ölüyoruz… Evet. Ben bazen ölümü de özlüyorum… ‘Ölüm özlenir mi ?…’ diyeceksiniz ?… O beni özlemeden ben yakınlık kurarım… Yeter ki tanrı onun bile hayırlısını versin… Geçinden versin… Başkalarına çektirmeden, gına getirmeden, başka kimseleri rahatsız etmeden… Ne demiş atalarımız? ‘İki gün yatak, üçüncü gün toprak…’ Toprak verimlidir… Yine üzerimizde çimler bitecektir, yine onların da arasında kır çiçekleri olacaktır… Onlar bahar rüzgarlarıyla sallanıp şarkılar söyleyecektir… Yeniler yetişecektir… Sonbahar gelir, kış gelir ama pıtır pıtır o pembe beyaz baharlar sardı mı bambaşkadır…”

https://www.youtube.com/watch?v=CrXJSdP6Tyg
………
Anılarıyla, özellikle 62 yılından itibaren yaşadığı aşkı unutamamıştı… İşte o aşkın anılarıyla besleniyor, ödüllerini severek ve okşayarak moral depolamaya çalışıyordu…
……..
Bir demet yasemen aşkımın tek hatırası…
Bitmiyor ayrılık dinmiyor gönlümün
Hicran yarası…

https://www.youtube.com/watch?v=tZJKD1Uq4Ls


………
Evet… Koca Zeki Müren onca sevenlerine, dostlarına ve hayranlarına karşın yapayalnızdı…
………
“Binlerce, on binlerce, kanayana kadar alkışlayan ellerden sonra bir yatak odası ve dört duvar, bir ayna, elbetteki yavaş yavaş başlayan bir bunalım… Uzun yıllar sonra günde 34 ilaç ve iki insülin iğnesi ve bununla yaşayan yapayalnız, evet hayret edeceksiniz ama yapayalnız bir Zeki Müren…”
……..
Sıkıldığı ve bunaldığı dönemlerde kendisini “Vatanım” dediği Bodrum’a atıyor,mütevazı evinde mutlu oluyordu…
……..
“Hala benim dahi izah edip derinine maalesef inemediğim bir yalnızlık duygusu var şöhretin içinde… Belki de dışında, kabuğunda… Evet bir yalnızlık duygusu… Yanında, yakında, gerçekte çileni paylaşacak çok candan kişileri göz bebeklerinin en derinlerinden gizlice dışarı sızan bir çekemezlik ve bir acılık, yani dostlukların yavaş yavaş eriyişi ve de, ne yazık esefle söylüyorum, bitişi…”
……..
Bodrum geceleri ise O’nun için bambaşka bir değer taşıyordu… Devam ettiği barda içki ve gönül muhabbetleri mutlak mini bir konserle noktalanırdı…

O aynı zamanda ülkemizin ilk ve tek sivil “Paşa”sıydı…
En sevdiği ve içten söylediği parçalardan bir tanesini ne zaman dinlesem gözlerim dolar…

“Sevmiyorum seni artık, gözlerimi geri ver…
Yalanmış yeminlerin hep, sözlerimi geri ver…
İsyanı tanımazdım ben, seni sevmeden önce…
O en mahzun, o en mahcup yüzlerimi geri ver !…”

https://www.izlesene.com/video/zeki-muren-sevmiyorum-seni-artik-gozlerimi-geri-ver/8387530
……..
70’li yılların başı… “Paşa”nın çalıştığı Çakıl gazinosundayım…

Saat 14.00 civarı…

Müdüriyette gazinonun sahibi Behzat Şenyıldız ve müdürü Gültekin Şeren ile oturuyoruz… Birden karnımızın kazındığını fark ettik…
Fare gibi mutfağa dalıp, dolaptaki geceden kalma meze tabaklarından kendimize birer tabak yaptık… Tam yemeğe başlayacağız… Olanlar oldu !…
Mutfağın kapısı açıldı, içeri Zeki bey girdi… Hepimiz “Hazır ol” vaziyetine geçtik… Neye uğradığımızı şaşırmıştık !…

Zeki bey, bir komutan edasıyla koca mutfakta kirli bulaşıklar arasında bir tur attıktan sonra elindeki tabakla olduğu yerde kalakalan Behzat’la Gültekin’i köşeye sıkıştırdı… Fena azarladı… Çok öfkeliydi… Çok sert ve ağır konuştu…
Orasının, velinimeti olan müşterilerinin geldiği bir yer olduğunu, bu kirli ortamın sadece onlara değil, kendisine de yapılmış bir saygısızlık ve hıyanet olduğunu vurguladı…
Bense fırsattan istifade edip, kurtuluşu kirişi kırmakta bulmuştum !… Ama inanın sanki benim hatammış gibi yüzüm kıpkırmızı olmuş, tüm keyfim kaçmıştı !… Ancak O’na hayranlığım bir kat daha artmıştı…

O dünyanın da içinde olmama rağmen hayatımda böylesine titiz ve işine saygılı, müşterisine bu denli kıymet veren bir başka sanatçı görmemiştim !… Hala da gördüğümü söylesem yalan olur !…

Sanatçı kolay olunmuyor !…
Hele “Sanat Güneşi” asla !…
………
“Gözlerinin içine başka hayâl girmesin…
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin…
İstersen yum gözlerini, tıpkı düşünür gibi…
Benden evvel başkası bakıp seni görmesin…
Benden evvel başkası bakıp seni sevmesin…

Kıskanırım seni ben kendi gözümden bile…
Nasıl veririm seni bir gün yabancı ele…
Sana gelen yollarda dâimâ beni bekle…
Benden evvel başkası bakıp seni görmesin…
Benden evvel başkası bakıp seni sevmesin…”

https://www.youtube.com/watch?v=oyJM5ECLG9g


………
Zaman acımasız !… Ne çabuk geçiyor ?… Onu kaybedeli tam 11 sene olmuş ?… Hasarlı kalbi TRT’nin ona canlı yayında hediye ettiği, ilk şarkılarını söylediği mikrofona dayanamadı !…

Asil ağaçlar ayakta ölür !… Ne kadar asil olduğunu milyonlara bir kez daha gösterdi !…

Ve işte son görüntüleri:

https://www.youtube.com/watch?v=QviDT_-pHu8

……..

İsmim Mesut, göbek adım Bahtiyar … Yıllarca böyle bildiniz siz… Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz !…”

BILDIRCIN YAĞMURU
Beni Bursa Sokağında vurdular,
Güneşi olmayan bir sabahta…
Yeşil şarap aktı bileklerimden…
Bir çöpçünün nasırlı eli saçlarımda…
“Picadilly” kızları öbek öbek pınarlarımda…
Sarhoşlar avuçlarımda yürüdü…
Ömür çizgim bir postalın kabarasında…
Güneşi olmayan bir sabahta…
Beni Bursa Sokağında vurdular…
Küf kokan kızlar taşıdı kollarımdan…
Terli köy çocukları…
Tüm sarı ne varsa, tüm solgun her şey…
Eflatun gözler, siyah dudaklar…
“Picadlly” kızlarında…
Beni Bursa Sokağında vurdular…
Bir akşam gazetesinde sayfa sayfa ismim…
Karakol taşları hep soğuk mudur ?…
Ağustosta da nem nem midir merdivenler ?…
O günden beri güneşsiz sabahlardan korkarım…
O günden beri…
O sokağın her taşında ben varım…
ZEKİ MÜREN

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s