Bazen doğanın en seçkin renkleri sarar benliğimizi, sevgi okyanusunda yüzer, kavuşamayacağımızı bile bile ufka kulaç atarız…
Bazen se vakitsiz karanlıklar çöker üzerimize, kalabalılarda bile ışıksız, yönsüz ve yapayalnız kalırız…
Yüzlerimizde tıpkı hayatımız gibidir… Gülerken ağlar, ağlarken güleriz… Yani hepimiz birer “Mona Lisa” yüzü taşırız… Masklarımızın yarısında “mutluluk”, diğer yarısında “keder”…
Bazen yüreğimizde tan kızarıklığı içerisinde fırtınalar kopar, alabora oluruz…
Izdırap ve hüzün yüklü yaşlar yanaklarımıza peşi sıra kayıverirler… Koca bedenimiz önce yüreğimize, sonrası gözlerimize yüklenir… Bir dost, aşina bir sırdaş ararız, yoğun ve koyu paylaşabilmek için…
Ne doyumsuz şeydir mutluluk… Güzelliklerle ve sevgilerle kucaklaşmak !…
İnsanları, doğayı, hayvanları sevmek… Ve sevildiğini hissedebilmek !… Bu derbeder koşunun bir yerlerinde doğum saflığında, insan olduğumuzu hatırlayabilmek…
Ben nedense huzuru ve mutluluğu gecenin ilerleyen saatlerinde bulurum…
Sessizlik… derinden çalan romantik melodiler… ve daima yanan bir mum ışığı daima beni bir yerlere götürür… aşina sahillere bırakır…
Bu gece de geçmişi tangolarla karşılamak istedim…
“Sana nasıl gönül verdim”…
“Mazi kalbimde bir yaradır”…
“Dinle sevgili dinle”…
“Sevdim bir genç kadını”…
“Papatya gibisin beyaz ve ince”…
Kumburgaz’ın bol poyrazlı yaz gecelerine… Polonezköy’ün papatya tarlarına… Kilyos’un kum çölüne… Akıntı burnu’nun deli akıntılarına, Boğaziçi’ne sırtını dayamış salaş bir balıkçı lokantasına seyahat ettim… Heba olan sevgilerle duygularım oralarda bir yerlerde yeniden buluştu…
Bugüne en uzak günlerde dolaşıp, durdum…
Yorgun düşen bu gece ne yazık ki çabuk sona erdi…
Mum dibini buldu…
Yatağıma uzandım…
Düşündüm…
İnsanın içime ektiği tohumların sararması ne kötü…
Ancak her yeni gün, bir umut, bir sevinç beklentisini de beraberinde getirmekte…
Geçmişte arayıp ta bulamadığımız, bulup ta elimizde tutamadığımız sevinçlerle ve mutluluklarla karşılaşmak umudu… Sonu hüsranla bitse bile, beklemek, umut etmek de bir mutluluk biçimi değil mi ?…
Mum söndü…
Artık uyuma zamanıydı…
Rüyalarda yaşamak zamanı…
Kim bilir, belki de aranılanlar oralarda bir yerlerdeydi !…