ÖTEKİ DÜNYADAN GELİYORUM… Erdoğan Sevgin

Yolda yürürken, kafanıza kocaman bir kaya düşse ne yapardınız?..

İşte; ben, o haldeyim.15 gün önce yaşadıklarıma hâlâ inanamıyorum. Hâlâ şoktayım… Ve kafamda bin bir soru.

14 Ekim Cuma sabahı keyifsiz kalkmıştım. Nefesimi veriyordum da, pek, içime, içime çekemiyordum. Dayanamadım, açtım oğluma telefonu. Sadece “Çok fenayım” diyebildim… Eksik olmasın hemen bir ambulans yolladı. Saat sabahın 11.00’iydi…Hatırladıklarım buraya kadar. Bundan sonra olanları ev halkının günlüklerinden çıkartıyorum.
İstikamet, Bayındır Sağlık Gurubu’nun İçerenköy’deki hastanesi… Biliyorsunuz, bu grubun Genel Müdürü’dür oğlum Sezai…
Anadolu tarafına gidecek sapağın az ilerisindeyiz. Birden, hasta sahibine “Code Blue” mesajı yollanıyor ambulanstan. “Mavi Kod”un anlamı şu: “Hasta hayatî tehlike yaşıyor”…
Karım-kızım ambülansta. Diyorlar ki onlara “Karşıya geçersek hastayı kaybedebiliriz. İstanbul yakasındaki en yakın hastaneye gidelim.”
Kim itiraz edebilir ki…
Florence Nighthale’deyiz.
Karım ve kızın “Hayır İçerenköy’e Bayındır’a gideceğiz” diye ısrar etseydiler, siz şu anda helvamı yiyor olurdunuz!
Hayat nasıl da pamuk ipliğine bağlı, değil mi?
Bendeniz, gitti – gidiyor vaziyetlerinde…
Akciğerlerde oksijen azalıyor, kalp ritmi düşüyor. Kalbin durması an meselesi. Florance’nin yoğum bakımı bu konularda çok deneyimli.
Gömlek-atlet makasla kesilip çıkartılıyor.
Şanslı günümdeyim bugün! En önemli cihaz boş, hemen oraya takıyorlar.
Bir “tüp” ameliyatı gerçekleşecek. Ağzıma bir tüp yerleştirilecek. “Tüp” dediklerine bakmayın. Resmen gırtlağıma boru döşeyecekler. Ağızdan nefes borsuna girecekler, oradan Akciğerlere ulaşacaklar. Basit bir ameliyat!
Dayıyorlar uyku ilaçlarını. Beş gün sürecek derin bir uykuya dalıyorum.
Bilenler, bilir. Bu tür ameliyatlarda hastanın bir elinden doktor, diğer elinden Azrail tutar. Benim ameliyatta doktor kuvvetliydi, çekti, aldı beni Azail’in elinden.
Bir de üçüncü yol var. Onda da felç kalırsınız!
Eğer elim, Azrail’in elinde kalsaydı, geçen haftanın sonunda Etiler Camii’nde buluşmuştuk. Soracaktı hoca “Erdoğan kulunu nasıl bilirsiniz?”
Nasıl bildiğinizi bir hafta boyunca anlattınız Face’te. Ne çok insan biriktirmişim. Ne güzel insanlar biriktirmişim. Benim canım face arkadaşlarım. Hepinizi kocaman, kocaman kucaklıyorum.
Ben şöyle düşünüyorum: “Gitim-geldim” öteki tarafa. Allahın sevgili kuluydum ki dünyada
kaldım. Peki ama neden?
Galiba neden kızım Ergül. Komaya girdiğim anda perişan olmuştu. Face’e koyduğu ilk yorumda şöyle diyordu.
“Babam azıcık daha başımızda kalsa.”
İşte o anda devreye Tülay Kopkiman giriyordu; canım arkadaşım. Sağlığımla ilgi bilgileri, Ergül’den alarak, Face’te paylaşıyordu. Face’te kalpten kalbe bir sevgi zinciri oluşturuyordu. Yüzlerce, binlerce arkadaşım, pozitif enerji dolu kısa yorumları ile, Ergül’üme sahip çıkıyorlardı:
“Bırak adam, azcıcık daha kızının başında olsun” mesajı gönderiyorlardı yukarılara…
Var sayalım ki ölmüştüm. Karımı bir şey olmaz, emekli maaşı ile geçinip gider. Sonra arkasında kapı gibi oğlu var…
Oğlumu gelince onun da kendi çocukları, dünyası var.
Ya Ergül?..
Onun benden başka kimi var? Tabii ki arkasında kapı gibi ağabeyi var. Ama ağabey, babanın yerini tutar mı?
Diyeceğim, Tanrı beni Ergül için bağışladı. Beş gün evinde misafir ettikten sonra tekrar dünyaya postaladı.
Ben, buna inanıyorum… 

1 Comments

Yorum bırakın