ÖBÜR DÜNYADAN GELİYORUM… BEYAZ ODANIN SIRRI… / Erdoğan Sevgin

 

Hayatımın beş günü kayıp benim.

14-18 Ekim’e ait beyin arşivimde ne varsa, sanki gizli bir el tarafından silinmiş.

Beş gün boyunca yaşadıklarımdan, elimde sadece tek bir görüntü var. O kadar…
Uzun, upuzun bir oda… Duvarları beyaz boyalı. Ve ışıl ışıl… İnsan yok bu odanın içinde…. İşte, ben beş boyunca burada kalmışım, öteki dünyada… Benim için öbür dünya burası. Azrail burada mı oturur, bilmiyorum… Öbür dünyanın bekleme odası mı burası, onu da bilmiyorum. Bildiğim; hiç ürkmediğim, korkmadığım bir yer…

Beni bilenler, bilir. Aynı dua dilimden düşmez: “Allah’ım son nefesimde beni bir gün yatakta yatır, ikinci gün toprağa ver. Ne ben çekeyim, ne etrafımdakiler çeksin.”
Eğer ameliyat masasından kalkamasaydım,. Tanrı isteğimi yerine getirmiş olacaktı. 14 Ekim’de düştük yatağa. 12’sinde toprağa!..

Peki, gerçek ölümümde de bu kıyağı geçecek mi Tanrı bana? İnşallah, inşallah, inşallah…

Nihayet uyanıyoruz, uyandırılıyoruz. Takvimler, 12 Ekim Çarşamba’yı gösteriyor. Florence’nin yoğun bakımındayım, gözlerim açık… Her yerim kablo içinde. Karım, kızım, oğlum, gelinim etrafımda pervane. “Gak” desem su, o derece… Bana gerçeği aktarmıyorlar. Lafı kıvırıp, duruyorlar… Yok ağır bir grip geçiriyormuşum. Ben de yiyorum!
Ve gerçeği, yoğun bakımın baş asistanlarından birinden öğreniyorum.
Bana bakıyor, bakıyor şöyle diyor:
“Siz, ölmediniz mi amca?”
Hastaneye ilk yatışımı gören kat hemşireleri de aynı şeyi söylüyor:

Ölümün kıyısından döndünüz. Çok fenaydınız…”

Ve 13 Ekim Perşembe… Çok şükür, yoğun bakımdan, kata çıktık…
Odamın tam karşısında, küçük bir kızın odası var. Annesi odayı masal dünyasına çevirmiş. Küçük kız, saçlarını sallaya, sallaya oradan oraya koşturuyor.
O küçücük böbrekleri iflas etmiş. Yaşam ünitesine bağlıymış.
İnanır mısınız, ona baktıkça, yaşadığımdan utandım…

Perşembe sabahı, TRT-1 radyoda, Cengiz Tünay’ın “Yaşam Akıp Giderken” programı yayınlanacak. Konuk, bendeniz. Duyulmuş hastanede. Herhalde haberi bizimkiler uçurmuştur. Oturtuyorlar beni bir tekerlekli sandalyeye, doktorlardan birinin odasına taşıyorlar. Cep telefonundan TRT-1 Radyo bulunuyor. Sular seller gibi konuşmuşum, maşallah!..

Programdan sonra hemşireler etrafımda:
“Ne güzel de sesiniz var… Buğulu bir sesiniz var… Neden şiir kaseti çıkartmıyorsunuz?…”
Sevgili Cengiz Tünay… Sayende, hasta yatağımda öyle bir süksem oldu ki anlatamam…

Ve 21 Ekim Cuma… Florence’den, “Bayındır İçerenköy”e yolculuk var. Duruma oğlum el koydu.”80 Bakımı”mı, Genel Müdürü olduğu hastanede yaptıracak. Sedyeye koyuyorlar, aşağı indiriyorlar. Allah’ım… Pırıl pırıl bir gökyüzü… Millet hastanenin kafelerinde… Yaşamak güzel şeymiş, be!..
Ambülansımız bekliyor… Kalabalığın içinde bizim hanım… Saçlar filan yapılı… Yüzünde gülücükler açıyor… Ve o şarkı , aklıma bir anda yapışıyor:
“İkinci Bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi.”

Ben sedyede, hanım yanımda, Bayındır Sağlık Gurubu’nun İçerenköy hastenesinin yolunu, sirenlerimiz çala çala tutuyoruz…

 

ÖBÜR DÜNYADAN GELİYORUM… 1

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s