KİLİMANJARO / Hasan Uğur Epirden

Telefondaki O’ydu !.. Seneler öncesi ona ne olduğunu bilemediği duyguları tattıran kız !… Hayalleriyle yattığı, düşlerine konuk ettiği, yokluğunda hüzünlendiği kızdı !… Unutamadığı… belki de unutamayacağı…

O’nu ilk kez Kumburgaz’da bir kampta tanımıştı… Yanlarındaki yalıya misafir gelmişti… Kısa bir süre kalacaktı…Gece kamptaki gençlerin müzik çalıp, dansettikleri sazlık çardağa gelmişti…

O gece genç delikanlı için unutulmaz bir geceydi… O’nunla tanışmış, bütün gece onunla dansetmişti…

Her şey öylesine doğal ve temizdi ki !.. Bir elektriklenme sarstı vücutlarını… Katıksız, saf bir sevgi, alışık olmadıkları bir tutku iki genci sonraki gün ve gecelerde daha da yakınlaştırdı… Birbirlerine en yakın oldukları zaman ise, 68’lerin unutulmaz aşk parçalarıyla dansettikleri zamandı… Ama bu slow parçaların aralarında Pascal Danel’in “Kilimanjaro”sunun yeri bambaşkaydı… Bu onların parçası olmuştu ve her gece 45’lik plak seyyar pikapta onlar için defalarca dönüyordu…

Ancak tatil kısaydı… ve de acımasızdı… Ayrılmaları gerekiyordu !..
Birbirlerine sarıldılar…öpüştüler… Sevdiği kız ona bir minik paket uzattı… Delikanlı merakla açtı… Bir plaktı bu… “Kilimanjaro”ydu… Üzerinde hiç unutulmamak dileği vardı… tarih ve imza bir de… Bakıştılar… Birbirlerine belki de çok şey anlattılar… Gözler yalan söylemezdi… ve… ayrıldılar !… Birbirlerini uzun bir zaman hiç göremediler…

Telefonla birbirlerini aradılar…aylarca…yıllarca… İkisinde de elbet bir gün buluşma ümidi vardı… Genç kızın ailesi çok sıkıydı… Ve O… ailesinin ona beslediği güveni sarsmayacak kadar dürüst bir kızdı… Her şey zamana bırakıldı… Kim bilir… zaman belki de her şeyi halledebilecekti ?…

Evet !… telefondaki ses O’nun sesiydi !… Okulunu birincilikle bitiriyordu ve okullarının geleneksel “Vals Gecesi” vardı… Okulundaki ve çevresindeki onca erkeğe karşın O eş olması için kendisini seçmişti ve bu unutulmaz gecede kavalyesi olmasını istiyordu…

Delikanlı çok heyecanlandı… Hani mutluluktan, sevinçten ayakların yerden kesilmesi derler di ya… bu her halde o olmalıydı ?… Kendisini bulutlar üzerinde hissediyordu !.. O’nu ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anladı !… Ve koca bir “Evet” dedi… Tekrarladı içinden coşkuyla… Evet… evet… evet !…

Telefonu kapattıktan sonra ise bir durum muhakemesi yaptı… Yapmak ta zorundaydı hani !… O gece için bir smokine ihtiyacı vardı… Elindeki, cebindeki tüm paraları bozukları dahil masasının üzerine koydu !.. Saydı… Doğru terzisine koştu… Kumaşına bile yetmiyordu !.. Bir şeyler yapmalıydı… Zaten öyle uzun boylu bir süresi de yoktu !… Geri sayım başlamıştı !.. Eve döndü… Sünnetinden kalma üç-beş altını aldı… bozdurdu !… Eh biraz borçlu kalmıştı ama nasılsa onu bir şekilde kapatabilirdi… Ve bunlar O’nun için değerdi hatta az kalırdı bile !..

Akşam üstü zilini çalarken kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu delikanlının… Hiç bu kadar heyecanlanmamıştı !… Kapıyı O açmıştı… Muhteşemdi… Mavili, siyahlı bir tuvalet giymiş, hafif bir makyaj yapmış, alabildiğine güzelleşmişti !.. Birden, hemen arkasında, annesi ve babasını fark etti… Tepeden tırnağa şanslı kavalyeyi süzüyorlar, belki de kızlarının zevkini merak ediyorlardı… İçeri buyur edildi… Delikanlı kanının çekilmekte olduğunu fark etti… Üstelik bu keskin bakışlar yüzünden kendisini bir ara çıplak hissetti… İşte o zaman, görücüye çıkan kızların ellerinin niye titrediğini anlamış, tepsiye fincanlardaki kahvelerin niçin döküldüğü çözmüştü !…
Hilton Oteli o zamanların en büyük ve lüks oteliydi… Koca bir balo salonu vardı…ve o gece tıklım tıklımdı… Delikanlı, kolunda sevdiği kız, merdivenlerden balo salonuna inerken birden bütün bakışların kendilerine çevrildiğini hissetti… Birbirinden şık tuvaletler içerisindeki meraklı kızlar kadar smokinli kavalyelerinin de hayli dikkatlerini çekmişlerdi… Aralarındaki fark delikanlıların sert bakışlarıydı… Ama o zaten buna çoktan hazırdı… Öyle bakmaları gayet doğaldı, çünkü onlara tercih edilmişti !.. Zaten bunların hiç biri onun için önem taşımıyordu !.. O yanındaydı.. ve elinde olsa zamanı durduracak kadar da bundan keyif alıyor, mutluluk duyuyordu…

Sevdiği kızı evine bırakırken, boynuna mütevazı bir altın kolye taktı… O’nun nelere layık olduğunu biliyor, bu minik hediyenin küçümsenmesinden korkuyordu… O’nun yanaklarına masum ama içten bir öpücük kondurarak uğurladı !.. Dudaklarına varacak cesareti hiç bulamamıştı ki !..

Bu onların el ele son beraberlikleriydi !..
Eve geldi… Odasına kapandı… O’nun hediye ettiği plağı pikabına yerleştirdi… Odayı kararttı… Bir mum yaktı… Üzerindeki smokini çıkardı… Özenle askıya astı…
İşte o gündür, bu gündür o smokin bir daha tekrar hiç giyilmedi…
O’nun kokusuyla ve bir gecelik gururuyla hep dolabında asılı kaldı !…

Şimdi uzaklarda bir evde her gece bir mum yanar !… Kim bilir, belki de eriyen yılları, kısalan yaşamı simgelemektedir ?…

Ve… sanki… uzaklarda bir yerlerde… hala “Kilimanjaro” çalmaktadır ?…

https://www.youtube.com/watch?v=-nvrZgbXoEg


Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s