Geçen hafta, peşpeşe, üç sevdiğimi kaybettim. Önce, Nail Güreli’yi, ardından Gönül Ülkü’yü, dün de Mete Akyol’u yanına çağırdı Tanrı…
Hürriyet günlerimde çok yardımını gördüm Nail ağabeyin… SES günlerimde az sofrasına oturmadım Gönü Ülkü’nün… Ve Mete Akyol… Kalemi önünde saygıyla eğildiğim meslek büyüğümdü, arkadaşımdı… Abdi İpekçi’in Milliyet’inde “Prens”liğini ilân etmişti, Halit Çapın ile birlikte… Her röportajında kaleminden bal damlardı…
Ömrümüzün son deminde, meğer aynı kaderi paylaşmışız Mete Akyol ile… O, 81, ben 79 yaşındaydım… O, gitti; ben kaldım.
81 yaşında olmasına rağmen bir işi vardı, çalışıyordu. Haftanın belirli günlerinde otomobili ile Ankara’ya giderdi. Dün sabah geçmişti direksiyon başına. Birden fenalaşmıştı. Hemen hastaneye kaldırdılar. Tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı, ameliyat masasında kaldı.
Ve ben. Mete ağabey gibi bir sabah aniden fenalaşmıştım. Cankurtaran’daydım. Ucu ucuna yetiştirdiler hastaneye. Yoğun bakımda günlerce uyutuldum. Gözümü açtığım zaman hayattaydım.
Demem o ki, yaşamı fazla ciddiye almayın. “O”, ne derse, o oluyor; gerisi boş. Onun için, hayatı tesbih yapıp sallayın; benim gibi…
Mete Akyol denilince hep o tatsız anı aklıma gelir.
Mete Akyol ile, SABAH’ın Nişantaşı’şındaki binasında, aynı kata çalışıyoruz.
Hepimize birer giriş kartı vermişler. Onu, turnikeye basıp, öyle giriyoruz içeri.
Günlerden bir sabah işe geliyor Mete ağabey. Kartı basıyor, turnike açılmıyor,. kartı basıyor turnike açılmıyor.
Mete Akyol kan ter içinde…
Meğer işten çıkarılmış o büyük gazeteci. Ve bir Allah’ın kulu işten çıkartıldığını ona söylememiş. Boynunda taşıdığı giriş kartından, adını silivermiş.
Bugün gazete sayfalarında göklere çıkartılan Mete Akyol’a yapılan bu terbiyesizliği lütfen gözünüzün önüne getirin. SABAH’ın kapısında bir meslek duayeni ve gazetenin kapısında kalıyor, tüm çabalarına rağmen içeri giremiyor,
İşten çıkartıldığını ona turnike söylüyor. Rezalete bakar mısınız? Bir meslek büyüğünün kovulma şekliğine bakar mısınız?
Bu tatsız olayla yıkılmadı tabii Mete Akyol. Kendi işini kurdu. Kendi işinin patronu oldu.
Ya onu kovan SABAH’ın patronu Dinç Bilgin? Ya o gün iş başında olan Genel Yayın Müdürü? Dinç Bilgin, Sabah gibi bir gazeteyi batırdı… Şimdi ne haldedir bilemem… O günün anlı-şanlı Genel Yayın Müdürü… Bugün adını hatırlayan var mı?
Bir gariptir bizim meslek. Tanrı, yapılan hataları asla affetmiştir… Günü gelince, acımasız yöneticilere cezayı kesmiştir.
Işıklar içinde uyu sevgili Mete Akyol…