İSPANYOL MEYHANESİ Hasan Uğur Epirden

İçinde dinmeyen özlem duyguları, yüreğinde tarifi zor kıpırdanmalar vardı… Sanki yeryüzündeki tüm ızdırap kıvılcımları vücudunu kare kare işgal etmişler, beyninin kıvrımlarında mahsur kalmışlardı…

O artık yoktu yanında… Belki de hiç gelmeyecekti … Birlikte kadeh kaldıramayacaklar, sesini işitemeyecek, ellerini tutamayacak, ona yaşam veren kırmızı kor dudaklar mazinin derin külleri altında bir rüya misali yok olacak, bulutlar üzerindeki iksirli serüven yarım kalacaktı…

Pardösüsünü giydi… kendini dışarı attı… Karanlıklar kuşattı her yanını… Islak parke taşları sanki o gece kasvet adımlarını zor taşıyordu…

Haksız da değildi genç adam… O’nu çok beklemişti… Ve sonunda olanlar olmuş, O’nu bekleme gücünü yitirivermişti… Sokakları kırbaç gibi kamçılayan karayel rüzgarı, çiseleyen sulu kar ona işlemiyordu…

Yakalarını biraz daha kaldırdı ve önüne çıkan ilk meyhaneye daldı… O gece İstanbul’un tüm meyhanelerini dolaşmaya kararlıydı… O’nu kadehlerdeki dudak izlerinden bulmayı düşlüyordu… Hoş… İçtiği her kadeh onu biraz daha yokluk ve sonsuzluk batağına saplıyordu… Canı acıyordu… Ve o bundan zevk alıyordu… O’nsuz hayatın ve yaşamanın ne önemi vardı ki !..

Akvaryumlu meyhanede bir ara balıklara sordu O’nu… Canı kıyasıya sarhoş olmak istiyordu… Yokluğu bir karanlık gibiydi içinde, ağır ve dayanılmaz…

İspanyol meyhanesinde tahta masalara yazdı O’nun adını… Sonra üzerine şarap döküp, çok çok öptü… Şarap O’nun dudakları kadar vefasız değildi… İspanyol meyhanesinde toprak kadehlerden içti onun ellerini yudum yudum… Önceleri bir serinlik kapladı yüreğini, kanını… iliklerine kadar üşüdüğünü hissetti… Sonrasında ise bir orman yangınında eridi dudakları… Ve tüm sokaklarında İstanbul’un…sabaha dek O’nu aradı durdu…

Ne yana baksa hala karanlıktı… Oysa güzel kadınlar vardı masasında… kendilerinden emin, ince ve uzun parmaklı beyaz kadınlar… Şarap bir yerde o kadınlar gibiydi… İçtikçe başı dönüyordu…O an bütün meyhanelerde kadehler O’nun için yıldızlara uzanıyordu…

Bir gitar alacakaranlıkta ilk serenadı O’nun için yapıyordu Madrit’te… Madrit’te şarap renkli horozlar ötüyordu… O’nu görür gibi oluyordu… Boğazına bir şeyler düğümleniyordu… Üşüyordu… Yorgundu üstelik…

Soğuktu İspanyol meyhanesi… Loştu… Ve o an bütün meyhanelerinde İstanbul’un… sevenler sar-hoş-tu…

İspanyol meyhanesinde ne şömine vardı, ne beyaz halılar… Ama içtiği her kadehe O’nun kokusu sinmişti…

Başı dönüyordu… İstanbul’u yıkmak geçiyordu içinden… Çaresizliğin böyle korkunç olduğunu hiç böyle bilmezdi…

Bir garson, haline bakıp, anladı yıkılmış olduğunu… Canı yeşil şarap istedi…”Yok” dediler… Sonra O’nun gözleri aklına geldi… Oturup bir tahta tabureye, ağladı… İspanyol meyhanesinde kadehlerce O’nu yaşadı…

En güzeli O’nu sevmekmiş meğer… ölesiye… delice… korkunç… Fırınlarda O’nu aramakmış “ekmek” diye… O’nu beklemekmiş meğer, en güzel ölümü bekleyen hastalara inat…

Eski bir meyhane şarkısını hatırladı ve mırıldandı… Sonra O’nun yemyeşil gözlerini düşünüp, kadehlerce yeşil yeşil yandı…

Biliyordu… Bir gün O da gelecekti İspanyol meyhanesine… Bir gün O da çılgın gibi sarhoş olacaktı… Sevdikleri şarkıları söyleyecekti… İşte o an Yeşilköy’e bin güneş doğacaktı şarapsı gecelerinden… Yanında kadınlar varmış… inceymiş… beyazmış… güzelmiş üstelik… O yoktu ya ?… Ellerini tutamıyordu ya ?… Şarabı O’nunla aynı kadehten içemiyordu ya ?… Vız gelirdi dünya !…

Yorgundu… Bitkindi… “Beni unut artık” diye mırıldandı… “Söyle garsonlara…Beni kırılmış bir kadeh gibi bıraksınlar !..” diye ekledi…

Adları O günden beri o tahta masada kaldı…

Doğruldu… Sendeleyerek kapıya yürüdü… Yere dökülmüş şaraplara güneş doğuyordu…

Hala O’nu unutamamıştı…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s