Yaşlı ve ama udinin şarap şişelerinin dibinde gezdirdiği kader tokadı yemiş bir çok temiz insan, yosun kokan o salaş balıkçı meyhanesinde geleceğe misli misli çapari sallarken masaların bir çoğu bereketsiz denizlerle dolup boşalıyordu…
Sanki geçmişle yüklü acılı meze tabaklarından ve bir yaşam dolu nefes tüketilmiş dopdolu izmarit tablasından dağılan mat ve çelimsiz kokular benlikleri içten kuşatıyor, esaret saatleri yaşatıyordu…
Orada, notaları kırılmış bir bestecinin suskunluğu vardı…
Orada, mısraları rüzgarlarla dağılmış bir şairin unutulmuşluğu çırpınıyordu…
Orada, aşkını karanlıklarda yitirmiş bir yaşlı ve yorgun gönlün ızdırabı hükmediyordu yalnızlıklara…
Mat ve çelimsiz kokular masaları bir bir dolaşıp, kederli alaturalar toplarlarken, masalar kadar ağır ve bitkin bir balıkçı sandalı akıntıya sözde direniyor, küreklerinin yorgunluğu bileklere kök söktürüyordu…
Orada, deniz üzerinde, yüzü isimlerden buruşmuş masada bir aşina yüz, genç ruhuna inat yaşlı bir ağırlılık içerisinde geçmişten hep aynı kareleri sıralıyordu gözlerinin uçurumlarında…
Belliydi… oltasının ucundaki son yemi de kaptırdığı…
Belliydi… beyninde şişe kırıklarının cirit attığı…
… uykusuzluğunu ve sarhoşluğunu adadığı o zalim güzelin çok uzaklıklarda olduğu…
O meyhaneye kim bilir kaçıncı gelişiydi…
Kaçıncı oturuşuydu onun dudağı renkli şaraplarla yıkanmış o aşina masaya …
İlk üç kadehte hep onu arayıp, bulmaya çalışırdı…
Dördüncü kadehte sanki ona rastlar gibi olurdu…Şişeye sanki onu okşarcasına sarılırdı…
Altıncısında yalnızlığının uçurumunda olduğunun farkına varıp, tüm beklenti ve hayallerinin üzerine perdeyi kapatırdı…
Yedinci kadeh artık kahrederdi onu… Onsuzluğa soyunur,üşürdü…
Sekizincisinden itibaren onun gibi yok olmaya başlardı … Ta ki öksüz bir duvara çarpıp, sabah ayazında sığınacak sımsıcak bir liman bulana kadar…
Ve hala… sevdiği hayalin nice mahkum edici bakışlarının saltanatı bir başkaydı onun için… Sevgiler yarına bırakılmamalıydı !…