KABUL ETMİYORUM !… / Hasan Uğur Epirden

Ülkemiz, Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir gaflet ve delalet fırtınası içinde debelenmekte…

Ekonomi çökmüş, adalet mekanizması paramparça olmuş, özgürlükçü demokrasi ayaklar altında ezilmiş, can ve mal güvenliği tesadüflere kalmış, itibarımız, prestijimiz yatalak olmuş, insan haklarımız buharlaşmış, bizleri biz yapan, birbirimize bağlayan ataerkil yapımızı oluşturan, birlik, beraberlik, kardeşlik, yardımlaşma yerini “ötekileştirme”ye kaptırmış, huzur kalmamış, yaşam sevinçlerimiz yok olmuş, dünya haritasında tek bir dostumuz kalmamış, hergün şehit haberleriyle yüreğimiz kangren olmuş, masallarla aklımızla dalga geçilmeye başlanmışız, kira, elektrik, su, doğalgaz parasını denkleştiremediğimiz için devletten kesik yemeğe başlamışız, eve ekmek götüremez, aç kalır hale elmişiz, kısacası hayatımız ters yüz olmuş, tüm bu milli çöküş içerisinde kapkara tabloda hala masallar anlatılıyor, bir de başımıza bir bela daha sarıp sarmalanmaya çalışılıyor ?…

Bildiğiniz gibi, 10 Aralık 2016 tarihinde AKP üyesi 316 milletvekili imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Bir Kanun Teklifi” başlıklı 21 maddeden oluşan bir kanun teklifi sunuldu…

Anayasa hukukunun genel önerilen sistemin başkanlık sistemiyle uzaktan yakından bir ilgisinin yoktur, başkanlık sisteminin tam tersi, düpedüz parlâmenter hükûmet sistemini çağrıştırmaktadır…

Bir kere, Değişiklik Teklifine göre (Teklif, m.4; Anayasa, m.77), Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı gün yapılacaktır… İkinci olarak, Değişiklik Teklifi (m.12; Anayasa, 116), hem Cumhurbaşkanına ve hem de TBMM’ye seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi vermektedir… Değişiklik Teklifine göre, “seçimlerin yenilenmesi” demek, hem TBMM seçimlerinin, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi demektir… Yani Cumhurbaşkanı isterse kendi seçimlerini de yenilemek kaydıyla, TBMM’nin seçimlerini yenileyebilmekte, yani onun görevine son verebilmektedir… TBMM de, isterse, kendi seçimlerini de yenilemek kaydıyla, Cumhurbaşkanının seçimlerini yenileyebilmekte, yani onun görevine son verebilmektedir…

Yasama ve yürütme organlarının birbirinin görevlerine son verebildiği bir sistemin “başkanlık sistemi” olduğu iddiası komik bir iddiadır, dünyada eşi, benzeri bulunmamaktadır…

Başkanlık sistemi, sert bir kuvvetler ayrılığı sistemidir. Bu sistemde yasama ve yürütme organları birbirinden kesin çizgilerle ayrıdır… Bunlar birbirilerinin görevlerine son veremezler…

Başkanlık sistemi” diye yola çıkanların vardıkları yerin başkanlık sistemiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Tersine vardıkları yer, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir parlâmenter hükûmet sisteminden başka bir şey değildir…

Ne var ki, Anayasa Değişikliği Teklifinde önerilen hükûmet sisteminin ne olduğu sorununun, aslında anayasa hukuku doktrinini oyalayacak bir “çerez” olmaktan daha fazla başka bir değeri yoktur. Zira 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifinin asıl amacı, “başkanlık sistemi” veya “Türk tipi başkanlık sistemi” kurmak değil, Türkiye’de bir “kuvvetler birliği sistemi” kurmaktır…

Bu değişiklik teklifiyle, Türkiye’de yasama ve yürütme organları arasında tam bir birlik sağlanması hedeflenmektedir. TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün yapılmasının sebebi de işte budur… Cumhurbaşkanına ve TBMM’ye kendilerinin ve diğerinin seçimlerini yenileme yetkisinin verilmesinin sebebi de… Amaç Cumhurbaşkanı ile TBMM çoğunluğunun aynı siyasî partiden olmasıdır… Eğer kazara Cumhurbaşkanının partisi, TBMM’de çoğunluk sağlayamazsa, Cumhurbaşkanı kendi seçimini ve TBMM seçimlerini yenileyerek veya TBMM kendi seçimlerini ve Cumhurbaşkanlığı seçimini yenileyerek, yasama ve yürütme arasında birlik sağlayacaktır… Bu birlik sağlandığında ise, Türkiye’de TBMM’nin Cumhurbaşkanı karşısında bir bağımsızlığı kalmayacak, bilakis TBMM onun kontrolü altına girecektir…

Anayasa hukuku teorisinde kuvvetler ayrılığına veya birliğine göre hükûmet sistemleri, yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkilere göre tasnif edilir… Yargı organı işe karıştırılmaz… Çünkü onun her hâlükârda bağımsız olduğu kabul edilir…

Ne var ki, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, yasama organının Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırdığı gibi, yargı organının da Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırmaktadır… Diğer bir ifadeyle, Değişiklik Teklifi, sadece yasama organını değil, aynı zamanda yargı organını da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokmaktadır…

Değişiklik Teklifine göre, “Hakimler ve Savcılar Kurulu” 12 üyeden oluşmakta, kurulun Başkanı Adalet Bakanı olmaktadır… Adalet Bakanı ve Kurulun beş üyesi doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Geriye kalan altı üye ise TBMM tarafından seçilmektedir. Bu düzenlemenin, anılan Kurulun bağımsızlığını sağlayabileceği iddiası çürük ve hayalidir…

Ayrıca Anayasa Değişikliği Teklifiyle getirilmek istenen sistemde, gerek Cumhurbaşkanı ile yasama arasındaki ilişkilerde, gerek Cumhurbaşkanı ile yargı arasındaki ilişkilerde, gerekse Cumhurbaşkanı ile idare arasındaki ilişkilerde denge ve denetleme mekanizmaları yoktur… Seçimleri yenileme, Cumhurbaşkanı yardımcılarını ve bakanları atama, üst düzey kamu yöneticilerini atama, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atama gibi Cumhurbaşkanına verilen yetkiler şartsız ve sınırsız bir şekilde, herhangi bir denetime tâbi olmaksızın verilmektedir… Bu şekilde bir yetki verme örneği çağdaş demokrasilerde yoktur… Sık sık örnek olarak zikredilen Amerika Birleşik Devletlerinde Başkanın yüksek kamu görevlilerini ve yüksek hakimleri atama yetkisi Senatonun onayına tâbidir…

Anayasa Değişikliği Teklifi ile, kuvvetler ayrılığı teorisinden uzaklaşılmakta ve bir “kuvvetler birliği sistemi” kurulmaya çalışılmaktadır… Teklif edilen sistemde sadece yasama organı değil, yargı organı da Cumhurbaşkanı’nın kontrolü altına sokulmaktadır…

Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde hiçbir şekilde hürriyetten söz edilemez !…

Vatandaşların hayat ve hürriyetleri üzerindeki idare, keyfe kalmış bir idare olur, yargıç kanun koyucunun durumuna düşer, yargı gücü zalimleşir…

Önemle vurgulamak istiyorum, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun hiç bir önemi yoktur… Bu kişi, ha bir “bilge kral” ha halk tarafından yüksek bir oy oranıyla seçilmiş bir başkan olsa bile değişen hiç bir şey olmaz !… Halk tarafından seçilmiş olması bu kişinin yetkilerini kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez !… Zira her kuvvetin doğasında kötüye kullanılma eğilimi vardır, tarih benzer örneklerle doludur…

Kuvvetler ayrılığı” teorisi, anayasacılığın en temel ve en eski teorisidir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde “anayasa” olmaz !… Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet “anayasal devlet” değildir !… Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda Anayasa’dan söz edilemez !…

Türkiye’de son yıllarda, vatandaşların hak ve hürriyetlerinin asla güvence altında olmadığı görüşünde ısrarcıyım !… 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifiyle artık kuvvetler ayrılığı, sadece fiilen değil, resmen de kaldırılacaktır… Söz konusu Anayasa Değişikliği Teklifinin gerçek anlamı : “Fiilen kaldırılan kuvvetler ayrılığını resmen de kaldırmak”tır !…

Sadede geleyim; 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi kabul edilirse, Türkiye’de sadece hükûmet sisteminde bir değişiklik olmayacak, kuvvetler ayrılığı ilkesi de ortadan kalkacaktır. Bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, Türkiye’de “hürriyet” de ortadan kalkacaktır !… Diğer yandan da, bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin beyan ettiği gibi, “Anayasa” da ortadan kalkacaktır !… Zira yukarıda açıklandığı gibi kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde hürriyet de olamaz !… Anayasa vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet karşısında korumayan bir kağıt parçasından başka bir şey olmayacaktır !…

200 küsur yıllık zengin bir geçmişi olan “Anayasacılık”ın kuvvetler ayrılığı ilkesi gibi tecrübeyle teyit edilmiş temel ilke ve teorilerini görmezden gelerek, dünyada eşi benzeri görülmemiş hükûmet sistemleri tasarlamak, bir art niyetin mahsulü değil ise, gayriciddi bir batak çabadan başka bir şey değildir !..

Duyarlı, Atatürk’e onun kurduğu laik Cumhuriyete, devrim ve inkılaplarına son nefsine kadar bağlı bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak, 10 Aralık 2016 tarihli “Anayasa Değişikliği Teklifi”ni okumuş olmaktan dolayı bile derin bir üzüntü ve endişe içerisindeyim !…

Bu teklifi samimi bulmuyor, kabul etmiyorum !…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s