O GERÇEK BİR ANNEYDİ… Hasan Uğur Epirden

Annem Gül(izar) Epirden anısına…

Biricik annem !… Aramızdan ayrılışının 16.cı yılındayım…

Sana özlemim gitgide büyümekte…

Sevgim ise yüreğimden taşıyor…

Ve şimdi seni daha iyi anlıyorum…

Hep sen haklıydın !…

Ortaköy Palanga yokuşunda, Manzara apartmanının ikinci katı, doğal güzelliğiyle, binalar mantar gibi gelişigüzel, en münasebetsiz yerlerde bitmeden önce tüm boğazı görürdü… Bu çok sevdiğimiz dairede o zamanın parasıyla (60’lı yıllar..) sevgili rahmetli babacığım, emeklilik parasıyla ve de tüm birikimiyle 60 bin lirayı denkleştiremediği için kiracı olmaya devam ettiğimiz aile yaşantımız özenilecek örnek bir düzen ve sevgi atmosferi içerisinde geçerdi…

Babamın bankada olduğu mesai saatleri içerisinde evde ailenin diğer fertleri arasında sulh ender de olsa bazı kereler, her evde olduğu gibi bozulurdu… Bunda benim ve kız kardeşimin rolü büyüktü…

Annem o zamanlar kız kardeşimle biraz daha sevişirdi (!) Hatta bu sevişmeler bazen ev içi kovalamacalara kadar varırdı…

Kız kardeşim Nur o zamanlar balık yağlarıyla çirozluktan kurtarılmaya çalışılan ve geceliği tek çizgiden çift çizgiye çıkartılmaya çalışılan, rüzgarlı havalarda pek dışarı salınmayan, uçan balonun yasak edildiği bir gözlem içerisinde bulunmaktaydı…

İşte o günlerin birinde, odamda tarih kitabımın içerisine yerleştirdiğim Tommiks kitabımı büyük bir zevk ve merakla okumaya çalışırken, içeriden salondan gelen savaş çığlıkları ve naraları bu iştahımı gursağımda bırakmaya yetmişti…

Bir ok gibi yerimden fırlayıp, cepheye vardığımda gördüğüm, aşina olduğum senaryolardan ve sahnelerden birisiydi…

Nur, gene annemi çığırından çıkartan bir yaramazlık yapmıştı, ve annem, her zaman olduğu gibi hırsını alabilmek için, yemek odasının masası etrafında, barikatlar kurup dört dönerek, can havli enerjisinin son damlasına kadar harcayan kardeşimi kovalıyordu… Ama bu kez farklı bir kovalamaca idi bu seferki… Zira annemin elinde bu kez koca bir tahta çamaşır maşası vardı !..

Birden irkildim… Gerçi, laf aramızda, bu meşe ağacından yapılmış maşayla tanışıklığım yıllar öncesine dayanıyordu ve evin içerisinde yangından en son kurtarılacak, hatta unutulacak eşyalar arasında yerini çoktan belirlemiş bulunmaktaydım…

Ben bunları düşüne dururken, bir kaç dirsek ve itiş kakış, geç te olsa, sıcak cephenin içerisinde bulunduğumu farkettirdi…

Kardeşimle aramızda 4,5 yaş farkının, o yaşlarda vermiş olduğu geçici bir mesafe ve geçimsizlik vardı ancak tabiatım gereği onu da uzaktan sever, pek öyle yüz göz olmazdım… (Sonrası bunun ne kadar yanlış olduğunu öğrendim…) Ancak şimdi zor durumdaydı…Ah yaramaz !… Annemin sinirli olduğunu bile bile gene kimbilir ne haltlar yemişti ?… Ancak annemin elindeki maşaya ve sarfettiği efora bakılırsa kabahati büyük olmalıydı…

Annemin masa etrafındaki sürati ile kendi rekorunu uzak ara kırdığını saptayınca orada artık benim de bir şeyler yapma gereği olduğunu hissettim… O maşa kaza ile, mazallah kardeşimin bir tarafına inse, zavallı her halde bir kemik yığınına dönüşürdü…

Yok canım !… Annem bu kadar da gaddar değildi… Ama bir kere fena sinirlenmişti ve öfkesinin yatışması için bir kaç darbeyi ıskalaması gerekli diye içimden geçirir ve o ıskaların sinüs, kosinüs olarak aritmetik açılarını hesaplayıp, ortalık bir yere, cephenin en sıcak yerine, kardeşimle arasına giriverdim… Bu arada ellerimi havaya kaldırıp, kendimi siper ederek muhtemel darbelerden de kurtulmaya çalışıyor, bir yandan da kardeşimi affetmesi için dil döküyor, yalvarıyordum… Hatta hıncını illaki alması gerekliyse bana vurmasını bile öneriyordum…

Annemin sinirlerini benim gibi bir arabulucunun gevşetemeyeceğini çok geçmeden anlıyacaktım… Sürat yapan bir yarış otosunun bir anda frene basıp durmasının imkansızlığı gibi artık yapacak bir şey kalmamıştı… O maşa kalkmıştı bir kere ve bir yerlere inmeliydi…

Birden sol kolumun üzerinde dayanılması zor bir acı hissettim… Gözlerim karardı… Kendimi kaybedecek gibi oldum… Annemin ise yaptığı yanlış darbe dolayısıyla biraz kendine gelmiş, az da olsa deşarj olmanın hafifliğiyle, öfkesini aralayarak bana sarılmıştı… Pişmanlığının derin ifadesini yüzünde ve gözlerinde okuyabiliyordum…

Sarıldık birbirimize… Beni defalarca öptü… Bu arada Nur, çoktan kirişi kırmış, odasına kilitlenmişti…

Birkaç gün kolum uyuşuk, ağrılar içinde gezdim… Antrenörüm dışında kimseye söylemedim, belli etmemeye çalıştım…

Sanki dünyalar benimdi… Kardeşimi o çamaşır masasından kurtarmıştım ya !… Hele birkaç gün sonra, akşam Nur’u annemin şevkatli kolları arasında görünce mutluluğum bir kat daha arttı… Artık sol kolumdaki ağrıyı hissetmiyordum ve unutmuştum bile…

Eeee… Ne de olsa biz bir aileydik… Ve O bir anneydi… Ve… tüm anneler gibi yavruları, çocukları onun için her şeyden üstündü…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s