ALEV’E… / Hasan Uğur Epirden

 

Saint Michel 11 Edebiyat sınıf arkadaşım Alev Atikkan anısına…

11. sınıfa kadar sınıfımızda kız görmemiştik…

Sessiz tebessümlerin kraliçesi Sarah Zakuto, Feryatların merkezi Nahide Çakıroğlu, “Hih hih…” kahkahaların merkezi Alev Atikkan ile neşelenen, çokça da adabını rotalayan (!) 11 Edebiyatımız onlarla bir başka güzeldi…

Onlar sınıfımızın gonca gülleriydiler…

Daima güler yüzü, neşesi idi Alev’cik…

Bizler Futbol, voleybol, basketbol ve harici çapkınlık dallaında spor yaparken o kayak sporuna epey merak sarmıştı…

Hiç unutmam, o zamanki rivayetlere göre, sömestr tatilini en iyi şekilde değerlendirmek için (!) Uludağ’a çıkıp, acemilere nasıl kaymaları gerekeceği konusunda eğitmenlik yaparken (!) o mıntıkadaki tek ağacın kendisine çarparak tacizde bulunmasına maruz kalmış, bir ayağı sargılar içinde sınıfa kesin dönüş yapmıştı…

Onun ayağındaki devasa alçıda onca yere rağmen, imza atmak için birbirimizle yarışmış, hatta bizden sonrakilere de pek yer bırakmamıştık…

Bir ara Edebiyat imtahanında, bizim muzip iddialarımızla dolduruşa gelip, gaflete düşüp, bir sorunun cevabını ararken (!) kucağındaki kopya çektiği kitabı kaza ile yere düşürünce olanlar olmuş, Sabri Hoca tarafından ‘suçüstü’ yakalanarak infaz (!) edilmişti…

İddiayı kaybedip, hepimize birer çikolata almak zorunda kalıp, harçlıklarını tüketen Alev, ondan sonra kitaptan kopya çekmeye tövbe etmiş, evde titizlikle hazırladığı, mikroskopik yazılarla döşediği (!) mini kopya kağıtlarına yönelmişti…

O zamanlar Güzel Sanatlar okumak istiyordu…

Bu arada akıllanmayan Alev, bir yandan da tövbe ettiği ‘Kayak Hocalığı”na karşın, bu kez kendisi kayak kurslarına devam ediyor, bunu da bizlere mizah malzemesi olmamak için devlet sırrı gibi de saklıyordu…

Sınıfta herkesle arası çok iyiydi… Ama Osman’la (Akın) sanki biraz daha samimiydi…

Tam 44 yıl sonra itiraf ediyorum, bu samimiyeti biraz kıskanmıştım ve onu bir gece yemek prolonje Devekuşu Kabare’ye çıkartma başarısını elde etmiş, bundan da büyük keyif almıştım…

Almıştım almasına da, o zaman çıktığım (Hep böyle derler, bu kelimeye da uyuz oluyorum, ne çıkması yahu ?…) kıza delikanlıca, dürüstçe o geceden söz edince, bunun sadece bir sınıf arkadaşlığı olduğunu anlatamamış, aynı resaurant’a ve sonrasında Zeki-Metin’in aynı oyununa 3 kez götürdükten sonra kendimi af ettirtebilmiş, bu da bana tuzluya mal olmuştu…

Gençlik işte…

Masum bir kaçamak bakın 44 sene sonrasına, hem de böylesine acı bir güne nasıl transfer oldu ?…

Alev’i kaybetmiş olmak bana da sizler kadar çok koydu…

Geçen Eylülde doğum gününü kutlamıştım… Beni radı, şakalaştık…

45. Mezuniyet yılı için söz almıştım…

Olmadı…

Olamadı…

Kahretsin !…

ene anılarla yşatacağım onu…

Sizler gibi ?…

Gözümün önünde o şirin, kahkaha atarkenki portresi, kulaklarımda kahkahaları, gönlümde içten masum bir arkadaşlığın kıpırtıları olacak !…

Güle güle Alev’cik…

Seni bende diğer kadim arkadaşların gibi özyaşlarımla uğurluyorum…

Cennet mekanında, orada seni 3 sınıf arkadaşın bekliyor…

Hür Yumer, Cem Şaşmaz, Kerope Bağla…

Ve…

Sakın unutma…

Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak !…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s