TOPLUMUMUZDAKİ KALİFORNİYA SENDROMU… / Şekip Ziya Yıldız

 

İnsanımız cinnet geçiriyor diyeceğim, ağır olacak; sosyal bir bunalım içindeyiz diyeceğim, yeterli olmayacak.

Her şeyde ölçüyü kaçırdık veya ne zaman, nerede, niçin ve nasıl davranmalıyız, bilmiyoruz.

Neyse ki lig bitti. Şimdilik, yakın gelecekte, çılgınca, hadsizce, pervasızca, düşüncesizce kutlanacak bir gelişme yok.

Daha geçenlerde, askeri tarihimizin en önemli facialarından birini yaşamışken; biri general, fidan gibi delikanlı subaylarımızı sonsuzluğa uğurlamışken bu sevinç histerisini, psikologlar ve sosyologlar izah edebilir ancak. Ben, onların izahlarını bile anlayamayacağım.

Düşen/düşürülen askeri helikopterimizdeki biri güzeller güzeli kadın yarbayımız, diğerleri cesaretleri ve ülke sevgilerine yürek yetmeyecek gençlerimizin DNA ile tespit edilebilen naaşlarını toprağa vermişken, nasıl böyle sevinebiliyoruz?

Acılarını kalbimize ve tarihe kazımamız gereken bu kayıpları, nasıl da böyle aniden unutabiliriz ve bu kadar kayıtsız olabiliriz?

– Yönetenlerin, ölüme övgüler düzmesinden mi?
– Ölenleri değersizleştirerek, faciaları önemsizleştirme gayretinden mi?
– Azerbaycan bile yas için bayraklarını yarıya indirmişken bizim kılımızın bile kıpırdamamasından, televizyonlarda “vur patlasın çal oynasın” tarzı aptal oyalamasından mı?
– Yetti artık, her kayba/ölüme üzülürsek hiçbir zaman üzüntüden kurtulamayacağız umursamazlığından mı?

Her ne sebeple olursa olsun, “kanı yerde kalmayacak”, “Onlar, şehit olarak en yüce mertebeye ulaştılar”, “Vatan toprağı şehit kanlarıyla sulanmalı” tarzındaki ifadeler de yetmeyecek teselli için.

Buna rağmen, şampiyonluk gibi dünyevi bir kulpa sarılarak bu kadar çılgınca sürdürülen toplumsal tavır sağlıklı değil.

Biz, kutlamalarımızda bile facialara ve ölümlere aldırış etmeyen bir toplum olduk. Beşiktaş’ın şampiyonluk kutlamalarında iki tekne birbirine değiyor ve iki gencimizin ayakları kopuyor da bu törenleri sona erdirecekken sadece sıradan bir haber oluyor.

Neyse, ben, kendimi yine müzikle teselli etmeye çalışayım.

Kutlamaların müptezelliğini izlerken kulağımda “Ahuzar”ın dinlendiren/sükûnete ulaştıran müziği; udun, temiz/net/içimizi titreten/uyaran/uyandıran darbeleri; Özge Öz’ün, kristal bir kaba dökülen ılık süt gibi sesi ile icra ettiği “Karakolda Ayna Var” ile teselli bulmaya çalışıyorum.

Ne dersiniz, ülkemizin atmosferine ve özellikle Başkent’imize, insanımızın ve yönetenlerimizin kendilerini görebilecekleri bir ayna koysak, ne zaman, nerede, niçin eğlenebileceğimizi ve “ah u zar” edebileceğimizi öğrenebilir miyiz?

(Tarihinde ilk kez Türkiye Kupası’nı kazanmasına rağmen kutlamaları iptal eden Konyaspor’u kutluyorum.)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s