Bence “Yalakalık” günümüzde sadece bir karakter bozukluğu değil, kartvizitlerde görünmeyen bir meslek dalı haline gelmiştir…
Yalaka koyun, kasabın keskin bıçağını övermiş ?…
Yalakalık bir mevki, para hırsının tetiklemesiyle gelişir… Bir yaşam biçimidir…
Büyük makamlara gelmiş küçük insanlara karşı şirin (!) gözükmek, güvenlerini kazanarak (!) nemalanma girişimidir…
O kişi öksürdüğü zaman; “Beyefendi ne kadar güzel öksürüyorsunuz ?…”, aksırdığında “Aman efendin sizden iyi aksıran görmedim !…” çalıp, çırptığında “Efendim, o kadar zarif çalıyorsunuz ki, hayranınız olmamak elimde değil ?…” diye methiyeler (!) dizenler, menfaat musluğu kesildiğinde veya daha cazip bir diğer kişi bulduklarında ise, o yerlere kadar eğildikleri, ayaklarını yaladıklarını anında satarlar… Gerçek yüzleri de böylelikle ortaya çıkar !… Korkak ve kaypaktırlar… Güç merkezi değiştikçe döner, sonunda da fırıldaklığa terfi ederler…
Üç şeyi bir türlü öğrenemedim, beceriksizim (!), kabul ediyorum, öğrenemedim… Adam satmak, insan ayrımı yapmak ve yalakalık…
Koyunları hangi renge boyarsanız boyayın, koyundur, hep bir çobana ya da çoban köpeğine ihtiyaç duyarlar…
“Bir üIkede yalakalığın sağladığı çıkar, dürüstIüğün sağladığından daha verimIi oIursa o üIke batar !…” demiş Montesquieu…
Bu tip insanları her yerde görmeniz mümkündür… Etrafınıza şöyle kısaca bir göz attığınızda bu sözümün ne kadar doğru olduğunu görürsünüz ?…